İnanç ve inkar bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bilinemeyen karşısında duyulan korkuya verilen tepkilerdir. Bilmeme durumunda biliyor-"muş" gibi yapmalardır.
Ay'ın var olduğuna inanır mıyız? Hayır, buna gerek yoktur, çünkü bakınca görür ve var olduğunu biliriz. Peki bugün hala Dünya'nın düz olduğunu inkar etmekle ilgilenen kimseyi tanıyor musunuz ? Herhalde hayır, çünkü yuvarlak olduğu kesinlik kazanmış olduğu için düz olduğunu inkar etmeye de ihtiyaç yoktur. Bilmenin ışığında inanç ve inkar anlamsızlaşır. İnanç ve inkar ancak bilmemenin manifestosudur.
İnanmak demek gerçek olduğunu farzetmek, inkar etmekse gerçek olmadığını farzetmek demektir. Her ikisi de anlamaya çalışma eylemine ve sorgulamaya son verip bunun yerine var veya yok saymaları yani farzetmeleri koyarak bilmeden kalmaya devam etmektir.
Konu Tanrı kavramı olduğunda genel itibarı ile insanlar Teistler ve Ateistler olarak iki gruba ayrılır. Tanrı kavramı iki grubun da zihninin tam merkezindedir. Evet, Ateist zihnin dahi merkezindedir. Aksi halde inkar yerine kayıtsızlık olurdu ve kişi kendine "A"-teist diyerek kendini Tanrı'yı reddetmek vasıtası ile tanımlama ihtiyacı duymazdı. Olmadığından eminse inkar niye? Emin değil. Sadece olmadığına inanıyor, aynı olduğundan emin olmadığı halde olduğuna inanan gibi. Dolayısı ile Teist ve Ateist kafaların ikiside Tanrı kavramının güdümündedir. Bu güdüme Teistler inanarak, Ateistler inkar ederek tepki verir.
Sözde iki zıt kutup gibi görünseler de aslında şu ortak payda da birleşirler: Her ikisinin de inandığı veya inkar ettiği konuda hiçbir yaşanmış deneyimleri, dolayısıyla gerçek bir bilişleri yoktur ancak her nasılsa fikirleri vardır. Psikolojik ihtiyaçlardan ve koşullanmalardan kaynaklanan ezbere dayalı fikirlerdir bunlar.
İnananların ve inkarcıların Tanrı hakkında tartışmaları doğuştan kör olanların ışık hakkında tartışmaları gibidir.
İnanmak veya inkar etmek herşeyden önce bir bölünmüşlüğe ve ikiliğe işaret eder. İnkarcılar kendi savlarıyla çelişirler. Yoksa neyi ve niye inkar ediyorsun? İnananlar da kendi savlarıyla çelişirler. Tanrı herşeyi yoktan varettiğine göre hiçbirşey yokken sadece O olmalıdır. Bu da herşeyi kendi varlığından yarattığı anlamına gelir. Ve bu da demektir ki varolan herşey yaratıcı Tanrı'nın parçalarıdır. Yani tüm parçalar birlikte Tanrı'dır. Şu halde inanmakla kendini Tanrı'dan koparır kişi. Bir Tanrı var bir de ona inanan Ben varım demiş olur ve bütünden ayrı bir benlik iddiası içine girer, ortak koşmuş olur. Halbuki Tanrı kelimesi Birliği sembolize etmektedir, ayrı ayrı "Ben"lerin yokluğu anlamına gelir. Tanrı herhalükarda insanın zihninde yarattığı bir kavramdan ibarettir. Ancak gerçek olan, en azından olması mümkün olan insanda ortaya çıkabilen bir nitelik olan Tanrısallıktır. Bu insanın varlığında tüm zıtların birleşerek bütünlüğe ermesi, kişinin düalite ilüzyonundan uyanarak sahte benliği veya bildik deyişle egoyu terkederek içte ve dışta birliğin farkına varmasıdır. Bu durumu anlatan bir sembol olarak Tanrısallık terimini kullanmamın sebebi aynı lügatten olup insanların alışık olduğu bir kelime olması yüzündendir. Burada anlatmak istediğim birliğin deneyimlenebileceği ve insanın bu deneyimi mümkün kılan niteliğe ulaşmasının mümkün olduğudur.
Yanılgı, insanlığın korkularıyla baş etmek için zihninde bir Tanrı kavramı yaratması ve ona bir kişilik atfederek yani nesneleştirerek onu dışarda aramasıdır. Tabi ki kimse bulamaz çünkü orada değildir. Ve bunun neticesi olarak, psikolojik ihtiyaçları ve şartlanmaları doğrultusunda, bir kısım göremediği için onu inkar ederken diğerleri de göremedikleri için inanmayı seçer. Bu şekilde her iki grupta kendi varsayımları doğrultusunda gerçeği ıskalamış olur. Tanrı varoluştan ayrı dışsal bir varlık değil içsel bir niteliktir. Tanrısallık dediğim nitelik. Dışarda ki Tanrı hayal ürünüdür, onun için sadece onu hayal edenlere görünür.
Egonun erimesiyle yani insanın iç dünyası ile dış dünyası arasındaki duvarın yıkılması ile birliğin farkındalığı ortya çıkar ve dolayısı ile Tanrısallık deneyimi. Bu diğer herşeyde kendini ve kendinde herşeyi görme halidir, koşulsuz sevgiyi doğurur. Bu iki durum karşılıklı olarak birbirlerine yol açarlar
Bu aşkın duruma türlü türlü isimler verilmiştir. İsimlerin önemi yoktur. Ona Tanrısallık de, Aşk de, Nirvana de, Fenafillah de, Aydınlanma de...isimler kültürlere göre değişir, isimler önemsizdir...Tüm isimlerin işaret ettiği özde aynı deneyimdir.
Tanrı demek, egonun yokluğundan başka birşey demek değildir. Çünkü egonun erimesiyle ayrımlar yok olur ve sen varolan herşeyle bir olup, herşey olursun. Tanrı'dan kasıt herşey değilse nedir ?
Bu deneyim yoluyla hissederek bilme meselesidir, inanç ve inkar burda tamamen konu dışıdır.
volkan tankut
22 Temmuz 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder