7 Ağustos 2014 Perşembe

Çık Kabuğundan

Çık Kabuğundan

Denizin içinde bir testi dolusu su olmak yerine kır kendi testini, suyun denizle bir olsun, deniz ol. 

Ne demek istiyorsun aç biraz dersen eğer;

Gönüldür insanda öz ve kıymetli olan. Akıl, özün etrafında ego olarak bilinen sözde koruyucu sert bir kabuk oluşturur. Onun için de çarpıştığında iki sert kabuk, kırarlar birbirlerini. Halbuki akıllarını dinlemeyip kabuklarını terk eden gönüller bir olur. Münferit aklın küllerinden müşterek bilinç doğar. 

Dile kolay geldiğinden birçokları anladığını düşünür bu gerçeği ama uygulanamaz bulduklarından şöyle söylerler; "Doğru da, uygulamada ki sorun güven. Kalkanlar aynı anda inmeli. Ya ben indirirken karşımdaki indirmezse kalkanını ve ben saldırıya açık, savunmasız kalırsam?" Bu yaklaşım derinlemesine bir anlayışa karşılık gelmez. Bir matematik denklemini anlamakla bir değildir bir hakikati görmek. Gönül gördüğünde, o hakikat gönülden hissedildiğinde senin hakikatin olur ancak. Cevaplar vermez sana ama soruların anlamsızlaşıp kaybolur ve o zaman sadece bilirsin. Görmeyenler için ispat mı ? İspat sen olursun, senin varlığın, halin. O hakikat kendini seninle açığa vurur. Ve senin örnek oluşun dönüşümü başlatır.

Ama bu çok ender gerçekleşir. Çünkü ilk olmak alınamayacak risktir dibini görmediği suya girmemeyi bilgelik addetmiş ancak içinde sıkışıp kaldığı, esiri olduğu hapisanenin farkında olmayan ezici çoğunluk için. Böylece hayatta kalma stratejisi olarak egoyu nesilden nesile aktarır dururlar. Hayat dedikleri asla sonu gelmeyen problemlerle mücadele etmektir, onları sürekli üretmeye devam edenin kendileri olduğunu görmeden. Kendilerine ne öğretildiyse odur onlar, ezberin dışına çıkamazlar, gönüllerinin sesini dinlemeye cesaret edemezler. Korku ağır basar, güvenlik uğruna o soğuk, tek kişilik ve nahoş kokulu kabuklarından vazgeçemezler. Bu yüzden gönüller değil hep kabuklar temas eder birbirine ve tüm ilişkiler yüzeysel kalmaya devam eder. Ama bu gönlü doyurmaz ve insanlar can açlığı ile yaşar. Yaşayan ölüler gibi, tıpkı zombiler gibi.

Gönülden hissedenler içinse bir hesap meselesi değildir olay, onlar zaten terk etmiştir kabuklarını. Toplum böylelerine önce deli der. Çılgınlık belki de aptallık gibi görünür herkesin zırhlarıyla ve hatta silahlı gezdiği yerde çıplak ve silahsız gezmek, korkunun egemenliğine karşı kahkaha atarcasına.

Peki şu aptallığa nasıl kahkaha atmaz ki gören? Denizde yüzen içi su dolu testi gibidir ego. Dalgalara kapılmış iki testi birbirine çarptığında ya biri ya da ikisi birden kırılır. Sağlam kalsa da bir testi kaç vuruşmaya dayanır ? Hadi uzun dayandı, ömür boyu kaybetme korkusuyla yaşamak yaşamak mıdır ? Topyekün bir şölene çevirmek yerine, içinden birkaç neşeli anı geri çalmaya çalışmak kendi kendinden çaldığın yaşamının...yaşamak mıdır? Peki hayat pahasına korunan o testi kimi kimden korur ki ? Suyu sudan değilse eğer ?


Öyleyse parçala kendi testini. Suyun denizle bir olsun. Bir testi dolusu su olmak yerine deniz ol.

7 Agustos 2014
volkan tankut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder