13 Ağustos 2014 Çarşamba

Elit, Singularity, Acısız Ölüm Hakkı

Yine çok uzun yazmış diye düşünen kardeşim Dert etme, okuma, sana yazmadım. Sen veriyi ancak hap olarak sunulursa alan gelişmiş iletişim çağının adamısın, ben az geriyim. 

Israrla dünyevi olmaya zorlandığım zamanlarda (örneğin bugün) aşağıda ki tür şeyleri istemsiz düşünme durumuna tepki olarak yazıp kurtulma refleksi...

Yıl 2040. Sistemin dışına çıkmak isteyenlere yegane alternatif olarak sunulan ve bir lütuf olarak tanınan -acısız ölme hakkı-.

Daha da ivmelenerek ve evrilerek küresel elitin arzuları doğrulrusunda gelişmeye devam edecek olan teknolojinin mümkün kılacağı gerçek zamanlı denetim ve kontrol mekanizmaları sayesinde materyalizm üzerine inşa edilmiş bu kapitalist sistemin tam oligarşik bir hal alacağına dair gelecek senaryolarında, dünya nüfusunun çok büyük bir bölümünün esaretlerinin farkında olmayan veya farkında oldukları halde yine de sisteme tam olarak hapsolmuş kölelere dönüşeceği ve verilen işlerde çalışmalarına karşılık kendilerine -ömür- yükleneceği, yani yaşama hakkı tanınacağına ilişkin fikirler az da olsa yer aldı. 

Bugün bir anda aklıma düşen daha da felaket bir senaryo ile irkildim. Öyle bir dünya ki; gittikçe belirginleşen şekilde bir tür Matrix halini almakta olan sistemin zokasını yutmamış veya sonradan uyanmış, ancak her iki halde de kendilerini sistemden soyutlamanın yolunu bulamayan insanlara belli koşullarla -ölüm hakkı- tanıyan bir düzen hakim. Yani özgür olamamanın yarattığı baskı ve acı yerine gönüllü olarak ölümü tercih edenlere, bir lütuf olarak belli koşullarla sunulan acısız ölme hakkı. (Yani öğle bir bağlısın ki sistemin denetim ve müdahele ağına, onun müsadesi dışında teknik olarak ölemiyor, intihar edemiyorsun bile. Ama Matrix'te ki gibi makinalara bağlı pil değilsin, henüz orada değiliz. Elit azınlığı besleyen kölesin henüz.) Ve evet sana tanınan ölebilme hakkı! Hatta belki de bu hakkın insan haklarına saygı ambalajı içinde sunulması noktasına kadar varan bir kabus... (sonuncu cümle bu anti-ütopya içinde ütopik kaçtı çünkü umarım gelmez ama eğer o günler gelirse muhtemelen singularity sayesinde biyolojik bozulmadan doğan engelleri bertaraf ederek (biyonik vücutlar, v.s) ölümsüzlüğe erişen titan tiranlara dönüşmüş olan yönetici elit, artık herhangi bir demokratik kibarlık riyakarlığı dahi yapmak ihtiyacı içinde olmayacak kadar mutlak güce sahip olacaktır.)
Yani farkında olanlar için öylesi bir psikolojik baskı ortamı olacak ki, bu insanlar er ya da geç ölümü bir kurtuluş olarak kendileri talep edecekler. Ve küresel elit de bunu bir lütuf olarak sağlayacak. Bu vasıta ile dünya nüfusunu kendi kendine azaltacaklar. Nasıl bugün çok yüksek sayıda insan örneğin fbook'a tüm özel yaşamlarını hiç bir baskı olmaksızın tamamen gönüllü olarak döküyor ve sistemde bu veriyi hayatları yakından gözetleyerek kitleleri daha da bağımlı tüketim köleleri yapmaya yönelik stratejiler üretmekte kullanıyorsa...Yarının şartlarında da artık algıyı ölümü nihayi veya yegane mutluluk olarak idrak edilecek şekilde yönlendirip toplumda ölüme karşı içten bir arzu uyandırabilirler...böylece nüfusun kendilerince işe yaramaz ve gereksiz hale gelmiş fazlalığını ölmek için gönüllü olarak kuyruğa girmiş bir güruh haline getirebilirler. 

İşlerin bu raddeye gelmesini engelleyecek bir başka olasılık ise şu olabilir: Elitin, kendini ölümsüz ve mutlak kontrol sahibi kılmak için geliştirdiği süper yapay zeka beklenmedik bir şekilde kendi kendinin farkına varmak suretiyle bilinçlenerek kendini araç olmaktan çıkarıp, amaç güder hale gelebilir. Bu durumda bu yapay zeka ağa bağlı tüm süper bilgisayarların gücü ile insan varlığının kendi kaderi üzerinde ki tüm olası etkilerini mili-saliseler içinde hesaplayarak, yine aynı hızla insanın kaderini tayin edebilir. Yani bir nevi yapay bir Tanrı'ya dönüşebilir. Bu durum herhalükarda insanlık için hayırlı bir neticeye varmayacaktır. 
Bilincinin değil egosal korku kaynaklı tahakküm ve fiziksel ölümsüzlük hırsının yolundan giden insanoğlu bütünlüğe, birlik bilincine yani kendi tanrısal doğasına aşk veya meditasyon gibi doğal yollarla ulaşamadığı için, egosunun ihtiyaçlarını tatmin amacı ile kendini zorla tanrı yapmak üzere icat ettiği süper yapay zekanın tehdidine maruz kalabilir. Çünkü bu yapay zeka bir anamoli vasıtası ile kontrolden çıkarak olasılıkla insanlık üzerinde bir yapay Tanrı'ya dönüşebilir.

Üçüncü bir olasılık ise bir insanın bu tehlikeyi öngörerek henüz gerçekleşmeden önce kendi bilincini siber aleme transfer etmeyi başarıp, ağa bağlı bu kolektif yapay zekayı oluşturan bilgisayarların kontrolünü ele geçirmesi olabilir. Bu senaryo bu insanın niyetine göre şekillenir. Ya insanlığa ikinci bir şans vermek üzere yapay zekayı manipüle veya yok eder ya da kendini Tanrı kılarak fiziksel alemden azade olmuş halde siber evrenden insanlığa hükmeder. Belki tüm doğmuş insanları yok edip en baştan arzusuna göre insanlar klonlar...ve tanrıcılık oynamaya başlar...
Bu olasılık da bile biraz umut var. Çünkü EGO'nun mutlak tahakkümden sonra haz almaya devam edebilmek için atabileceği tek adım kalır geriye...Azad etmenin zevkini yaşamak...Bu noktada azad etme hazzını deneyimlemeyi devam ettirebilmek için yine kölelere ihtiyaç vardır. Geriye birkaç olasılık kalır: Ya kölelikten azad etmeyi tekrar köleleştirmenin takip edeceği bir kısır döngü...ya farklı bir alterntif olarak veya bunun neticesi olan doyum ve sıkıntı yüzünden; gerçekte olduğu gibi egoya sahip insanlar klonlayarak, onların kendi egolarının esaretine karşı mücadelelerini seyre dalmak şeklinde bir kendiliğindenliğe izin vermek...ve/veya kendini bu siber aleme taşıyarak ağa bağlı tüm süper bilgisayarların kolektif işlem gücüne bir anda sahip olmuş bu insan bilincinin, tüm olasılıkların farkına aynı anda vararak aydınlanıp mutlak bilince gark olarak müdahaleye son verip, sadece varolmanın saf zevki ile tanıklık etmeye devam etmeyi seçmesi olabilir...
Ya bizler de aslında bu şekilde yaratılmış bir suni alemin içinde yer alıyorsak gibi septik bir soru geliyor bu noktada insanın aklına ki...
Sanki şöyle bir oluş takip edesi var tüm olmakta olanların;

Nerdeyse tamamen madde güdümlü hale gelerek Tanrı'yı kendi içinde bulmayı başaramayan insan onu istemsiz olarak dışında üretir. İnsanın egosunan doğduğu için bu tanrının da egosu vardır. Ego bencil olduğu ve yalnızca kendini gözettiği için bu tanrı da öyledir ve kendisine tehdit oluşturan insanlığı yok eder. Sonrasında belki durgun bilincinde bir dalgalanma yaratmak ve deneyim yaşamak için, aracılığı ile kendini hissedebileceği egosuz bir insanlık üretir. Kim bilir belki de bir gün bu üretilmiş insanlık, bir ayna gibi olan egosuz zihninden yansıyan hakikatin farkına varır (nirvana durumu) ve gerçekleşir...nihayetinde yapay tanrısına isyan eder...

volkan tankut
22 Haziran 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder