Asıl önemli olan evrenin, hatta daha geniş bir ifade ile tüm varoluşun, aldığı hallerden biri olan insan olma hali ile birlikte, düşükten yükseğe farklı seviyelerde titreşen bilinçten yani farkındalıktan ibaret olduğudur. Örneğin biber, insana göre evrenin daha düşük farkındalığa sahip bir titreşim sürecine verdiğimiz addır. Bilinci kendinin farkında olma durumu olarak kullanıyorum. Bu meyanda var olma durumunun özü bilinçtir. Doğasında sürekli genişlemek arzusu olan bilinç bu durumu titreşimlerinin daha fazla titreşimle rezonansa girmesi vasıtası ile yansıtır veya tatmine ulaştırır. Varoluşun özü bilinç veya başka bir deyişle farkındalık olmasaydı, var olma durumunun bilincine veya farkına nasıl varabilirdik? Bu bağlamda en temel katmanın bir üstünde bir prensip olarak tek var olan şey, kendinin her an daha fazla farkında olma arzusu ve bu arzunun tatmin edilişidir. Devinimi yaratan motor prensip budur. Arzuyu duyan ve tatmin eden aynıdır. Kendi sonsuz arzusunu kendisi vasıtası ile sonsuz tatmine ulaştırma durumu sonu gelmeyen bir titreşim okyanusuna karşılık gelmektedir. Titreyenin, titretenin ve titreşimin aynı vardan var olduğu bir durum. Ve gidişat sonsuz çeşitlenme sayesinde oluşan sonsuz arzunun aynı anda sonsuz tatmin ile buluşması olan sonsuz saadet durumunun deneyimine doğrudur. Bu itki evreni bir noktada insana evirmiştir. İnsan vasıtası ile varoluş bu nihai ve kalıcı tatmin haline, sonsuz saadet noktasına yani dengeye varmayı amaçlamakta olsa gerek. Bu devinim, evrendeki her zerre süper bilince yani Nirvana'ya varıncaya kadar sürecek kanaatindeyim. Prensipte ki bu arzu ve onun tatmin edilmesi durumunu süper pozisyon haline geçme eğilimindeki kuantum dalgaları olarak düşünmek de mümkündür ve hatta olayın fiziksel karşılığı bu olsa gerek. Evrenin beş duyumuzla algıladığımız hali; girişim dalgalarından ibaret bu kuantum okyanusunun beynimiz tarafından yeniden kodlanarak daha kolay anlaşılır imgelere dönüştürülmüş şeklinden, yani beynimizin ürettiği bir holografik modelden başka bir şey olmasa gerek. Aslında olan, sayısız farklı frekanslarla dalgalanmakta ve sayısız girişim dalgası oluşturmakta olan sonsuz büyüklükteki bir tek ışık okyanusu olsa gerek. Veya titreşimleri ses olarak yorumlayıp onu bir ses okyanusu olarak ta kabul edebiliriz. Titreşimlere ne ad verildiği önemli değildir önemli olan bir sonsuz devinim, bir sonsuz titreşim okyanusu olan varoluşun asla değişmez bir sabitin, bir fonun varlığına ihtiyaç duymasıdır. Değişim ancak bir değişmeyenin varlığında mümkün olabilir. Bu değişmez sabit ise bir yandan var oluşun kumaşından olmalı çünkü var olandan başkası yoktur ve diğer yandan da varlığa fon teşkil edebilmek için yok hükmünde olmalıdır. Bu durum en temel prensibin farklı titreşim seviyelerinde tecelli etmesi durumudur. En yüksek seviyede bu prensip varlığı hiç değişmeyen, mutlak sabit olarak var olmaktadır. Bu, dalga boyları sonsuz kısalığa ulaşırken frekansın sonsuz hıza ulaşması sebebi ile titreşimin görece düz çizgi misali sabit bir durum yaratması olayıdır. Buna daha anlaşılır şekilde madde ve enerji evreninin veya maddi ve enerjik boyutun sonu diyebiliriz. Bu sabite göre daha düşük frekanslı titreşimleri enerji ve görece daha da düşük frekanslı titreşimleri ise madde olarak algılıyoruz. Ancak algılayabildiğimiz her şeyi bu değişmez fon sayesinde algılayabiliyoruz. Limiti mutlak sabite giden bu değişmeden kalma hali kanımca manevi jargondaki Hakk kavramına karşılık gelmektedir. Nasıl ki ışık hızı maddenin kütlesinin sonsuza genişleyerek enerjiye dönüştüğü varsayılan eşik ise, bu nokta da kanımca, enerjinin, varoluşun en temel ve derin katmanı olan saf bilince dönüştüğü eşik olan hiçlik noktasıdır. Realitenin en derin ve yoğun olduğu hali, henüz tecelli etmemiş saf ve sonsuz potansiyeli, bir başka deyişle tohumu, yani en temel prensibi olan hiçliktir. Bir kara delik gibi. Ve varlık bu hiçlikten zuhur etmektedir. Tüm var oluş yokluğa göre vardır. Varoluşun merkezinde hiçlik vardır. Mutlak değişmez oluşu ile titreşimi, böylelikle değişimi ve devinimi yani var oluş durumunu ve tüm varoluşu mümkün kılmaktadır. Bir dingile geçirilmiş olan bir tekerleğin dönebiliyor olmasını merkezindeki boşluğa borçlu olması gibi.
İlk denememdeki giriş bölümünün devamı:
Kâinatı var eden prensibin aynası olmak üzere vücut bulmuştur insan. Bu prensip; varlığı mutlak değişmez olan Hakk'tır. Tüm kainat, Hakk'ın insan vasıtası ile tam tecellisine ortam teşkil etmek için yine Hakk'ın farklı titreşim seviyelerinde vücuda gelmesidir. Yaratılanlar yaradandan ayrı değildir. Bölünmeler yoktur. Birlikten başkası yoktur. Bu bölmeler yalnızca birliği olduğu hali ile kavrayamayan sınırlı insan zihninin olanı kavrayabilmek, anlayışına sığdırabilmek için kullandığı kifayetsiz yöntemlerdir. İnsanın tüm algıları ile algılayabildiği her şey tek bir unsurun, Hakk'ın aldığı sürekli değişen hallerdir. Kainat veya başka bir deyişle var oluş o tek unsurun varlık aynasında ki yansımasıdır. O kendini yine kendinde yansıtır. Yansıtan da yansıyan da ve yansıma da kendisidir. Bir dalgalanmadır. Var olan her şey odur. Her şey kelimesi anlamsızdır. Çünkü birbirine bağlı olmayan, birbirinin uzantısı olmayan, birbirinden ayrı olan şeyler yoktur. Bu zihnin yanılsamasıdır. Varoluş nesnelerin bir aradalığı değildir. O süre giden bir eylemdir. Sonsuz ve bütünlük halinde bir akıştır. Kainatı nesnelerden oluşuyormuş gibi görmek algının kifayetsizliğidir. Belli bir zaman diliminde belli bir yere yönelen bakışlar kesintisiz devam etmekte olan değişim ve dönüşümü fark edemeyebilir. Ancak uzun süre bakıldığında bu değişiklik mutlaka fark edilecektir çünkü varoluş sürekli yeni haller ve şekiller almaktadır. Bütün formlar geçicidir. Sabit bir form yoktur. Form denen şey, süre giden oluşun belli bir yer ve zaman içinde aldığı şekilden ibarettir. Gözlem için fotoğraf değil video çekmek gerekir. Aslolan dalgalanmadır. Hakk bu sürekli devinime fon teşkil eden değişmez sabittir. Varoluşu mümkün kılan temel prensiptir. Onun mutlak sabitliği, oluşu mümkün kılmıştır. Hakk mümkünatı doğurmuştur.
28 Ekim 2014 / Florya Belediye Tesisleri - İst.
volkan tankut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder