24 Ekim 2014 Cuma

Kayıpta Olmasa İnsan Ne Diye Bu Kazanç Hırsı. Peki Nedir O Kayıp?

Satmak ya da olmamak, işte bütün meşe bu oldu maalesef.
Satmaktan maksat nedir? Kâr. Nedir kâr? Aldığının verdiğinden fazlası yani artı değer yani kazanç. Kazancın haklılığı veya haksızlığı değil burada açmak istediğim konu, çok daha derine, öze değinmek istiyorum. Satmaktan maksat kazanç. Peki bir kayıp içinde değilse eğer, neden kazanç elde etmek istesin ki kişi? Öyleyse insanlık bir kayıp içinde midir? Evet kesinlikle. Nedir kaybedilen? Kaybedilen güvendir. İnsanlar artık kendilerini güvende hissetmiyorlar. Neden? Çünkü sevgi bağlarını yitirdiler. Sevilmek en büyük güvencedir. Eğer herkes tarafından sevilirsen arkanı kollamak zorunda kalmazsın. Ne kadar az sevilirsen o kadar çok korkarsın. Ve ne kadar çok korkarsan o kadar çok güvenceye ihtiyaç duyarsın. Tek doğal güvence olan sevginin boşluğunu doldurmak için yerine yapay bir güvence yaratmak zorundasın. Ne olabilir bu? Güç. Olduğun şekilde, tek başına yeterli güce sahip değilsen, ki kimse kendini tek başına Dünya’nın geri kalanından koruyamaz, o zaman ihtiyacın olan fazladan gücü nasıl kazanacaksın? İşte bu ihtiyacın neticesi olarak ortaya çıkar kazanç çabası. Yeterince sevilmemek yüzünden noksanlığını hissettiğin doğal güvenceyi yapay yollardan elde edebilmen için. Kayıpta olduğun için kazanmak zorundasın. Ve herkes kayıpta olduğu için yapay güvenceye evrensel bir kimlik vererek onu metalaştırmış ve bir işte çalışarak kazanılabilir hale getirmiş insanlar. Güvence hissini suni olarak yaratacak bir madde icat etmişler. Para. Böylece çalışan yani aklını, emeğini, bedenini ya da malını satan herkes onu kazanacak ve bu meta dünyanın her yerinde geçerli olacak . Para ona sahip olanlar ile hayatın olası tehlikeleri arasına duvar örecek. Paran varsa kimse seni sevmese de, seninle yiyeceğini paylaşmasa da aç kalmazsın. Aynı şekilde barınaksız kalmazsın. Kimse seni sevmediği için doğal olarak seninle sevişmek istemese de bu fizyolojik ihtiyacını giderebilmekten mahrum kalmazsın. Örneğin bir kadın satın alabilirsin. Yok hayır fahişeleri kastetmiyorum. Saygın bir durumdan, evlenmekten bahsediyorum. Yeterli paran varsa, kendini sana beğendirmeye yani aslında satmaya çalışan birileri çıkacaktır. Bunların içinden özde seni sevmese de sözde sevdiğini söyleyen bir kadının izdivacını ona vadettiğin hayat standartları karşılığı satın alabilir ve sözde saygın bir evli çift olabilirsiniz. Bunun tersi de geçerli tabi, bir kadın da bir erkek alabilir. Para sana kayıplarını telafi etme imkanı vererek hayata dair korkularını bastırabilmene yarar. Ama sadece bastırırsın, seni dönüştürmez, korkularından kurtarmaz, korkular derinde hala var olmaya devam eder, sen içinde hep bir korkak olarak kalmaya devam edersin. Ya paran biterse, ya tekrar para kazanamazsan? Yeterince sevilmediğin için anında kayba uğrayacağını ve aczinin su yüzüne çıkacağını bilirsin ve bu kaybetme ihtimali paran varken dahi senin bir korkak olarak kalmana yol açar. Ve hatta ne kadar çok paran varsa kaybetme korkun da o kadar büyük olur. Kaybedecek çok şeyin vardır çünkü. Mekanizma böyle çalışır. Yeterince sevilmediğin sürece korkacaksın. Ve evet yeterince sevilmiyorsun çünkü  yeterince   s e v m i y o r s u n .  İşte gerçek kayıp budur. Sen yeterince sevmiyorsun. Kimse yeterince sevmiyor ve onun içinde hiç birimiz yeterince sevilmiyoruz. Ortada yeterince sevgi yok. Ve tabi ki zorla sevemezsin, zorla sevilemeyeceğin gibi. Sevgi zorlanamaz, o içten gelir. Ancak sahtelikten kurtulmuş, gerçekleşmiş bir insan sevebilir. Benliğini ele geçirmiş sahte kimliğini yani egosunu fark eden, takmakta olduğu bu maskeyi çıkarma cesareti göstererek kendi hakikati ile yüzleşen ve sonunda sahte olanı yani egoyu terk ederek gerçekleşen, özüne dönen bir insan sevebilir. Sevgi özden gelir. Herkesin bir olan özünden. Kaynaktır bu. Tüm yaşamın bir olan kaynağından fışkırır sevgi. İçe dönen herkes aynı ve bir olan o kaynağa ulaşır. Sevginin sonsuzca içinden dışarı fışkırabilmesi için içindeki o kaynağa ulaşarak önündeki tıkacı kaldırıp atmalısın. Egondur o senin. Tüm zihinsel şartlanmaların. Üzerine sonradan yapıştırılmış olan ve yapıştırmış olduğun tüm etiketlerindir. Ve yalnızca sen kaldığında geriye, gerçek sen, bir saf farkındalık hali, işte o zaman kendiliğinden fışkırır sevgi içinden. Koşulsuzca ve sınırsızca seversin. Sevginin nesnesi anlamsızlaşır. Sevgi senin vasıtanla tüm varoluşa, her şeye akmaktadır. Bu sevgi akışı her şeyle bağ kurmaktır, bir hissetmek, bir olmaktır. Her şeyde kendini ve kendinde her şeyi hissetmek. Ne seven ne de sevdiği vardır artık, oluş haline geçersin, sevme olursun. Bu halde kim kayıpta hissedecek kendini, kim noksan hissedecek, kim korkacak, güvensiz hissedecek. Bu halde sen varoluştan ayrı bir ben olarak yoksundur artık, yok olmuş aynı zamanda her şey olmuşsundur. Senin varlığın güven olur, kendiliğinden etrafa güven verir. Sen emin olursun ve senden emin olunur.

24 Ekim 2014
volkan tankut


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder