Satmak ya da olmamak, işte bütün meşe bu oldu
maalesef.
Satmaktan maksat nedir? Kâr. Nedir kâr?
Aldığının verdiğinden fazlası yani artı değer yani kazanç. Kazancın haklılığı
veya haksızlığı değil burada açmak istediğim konu, çok daha derine, öze değinmek
istiyorum. Satmaktan maksat kazanç. Peki bir kayıp içinde değilse eğer, neden
kazanç elde etmek istesin ki kişi? Öyleyse insanlık bir kayıp içinde midir?
Evet kesinlikle. Nedir kaybedilen? Kaybedilen güvendir. İnsanlar artık
kendilerini güvende hissetmiyorlar. Neden? Çünkü sevgi bağlarını yitirdiler.
Sevilmek en büyük güvencedir. Eğer herkes tarafından sevilirsen arkanı kollamak
zorunda kalmazsın. Ne kadar az sevilirsen o kadar çok korkarsın. Ve ne kadar
çok korkarsan o kadar çok güvenceye ihtiyaç duyarsın. Tek doğal güvence olan
sevginin boşluğunu doldurmak için yerine yapay bir güvence yaratmak zorundasın.
Ne olabilir bu? Güç. Olduğun şekilde, tek başına yeterli güce sahip değilsen,
ki kimse kendini tek başına Dünya’nın geri kalanından koruyamaz, o zaman
ihtiyacın olan fazladan gücü nasıl kazanacaksın? İşte bu ihtiyacın neticesi
olarak ortaya çıkar kazanç çabası. Yeterince sevilmemek yüzünden noksanlığını
hissettiğin doğal güvenceyi yapay yollardan elde edebilmen için. Kayıpta
olduğun için kazanmak zorundasın. Ve herkes kayıpta olduğu için yapay güvenceye
evrensel bir kimlik vererek onu metalaştırmış ve bir işte çalışarak
kazanılabilir hale getirmiş insanlar. Güvence hissini suni olarak yaratacak bir
madde icat etmişler. Para. Böylece çalışan yani aklını, emeğini, bedenini ya da
malını satan herkes onu kazanacak ve bu meta dünyanın her yerinde geçerli
olacak . Para ona sahip olanlar ile hayatın olası tehlikeleri arasına duvar örecek.
Paran varsa kimse seni sevmese de, seninle yiyeceğini paylaşmasa da aç
kalmazsın. Aynı şekilde barınaksız kalmazsın. Kimse seni sevmediği için doğal
olarak seninle sevişmek istemese de bu fizyolojik ihtiyacını giderebilmekten
mahrum kalmazsın. Örneğin bir kadın satın alabilirsin. Yok hayır fahişeleri
kastetmiyorum. Saygın bir durumdan, evlenmekten bahsediyorum. Yeterli paran
varsa, kendini sana beğendirmeye yani aslında satmaya çalışan birileri
çıkacaktır. Bunların içinden özde seni sevmese de sözde sevdiğini söyleyen bir
kadının izdivacını ona vadettiğin hayat standartları karşılığı satın alabilir
ve sözde saygın bir evli çift olabilirsiniz. Bunun tersi de geçerli tabi, bir
kadın da bir erkek alabilir. Para sana kayıplarını telafi etme imkanı vererek hayata
dair korkularını bastırabilmene yarar. Ama sadece bastırırsın, seni dönüştürmez,
korkularından kurtarmaz, korkular derinde hala var olmaya devam eder, sen
içinde hep bir korkak olarak kalmaya devam edersin. Ya paran biterse, ya tekrar
para kazanamazsan? Yeterince sevilmediğin için anında kayba uğrayacağını ve aczinin
su yüzüne çıkacağını bilirsin ve bu kaybetme ihtimali paran varken dahi senin bir
korkak olarak kalmana yol açar. Ve hatta ne kadar çok paran varsa kaybetme
korkun da o kadar büyük olur. Kaybedecek çok şeyin vardır çünkü. Mekanizma
böyle çalışır. Yeterince sevilmediğin sürece korkacaksın. Ve evet yeterince
sevilmiyorsun çünkü yeterince s e v m i y o r s u n . İşte gerçek kayıp budur. Sen yeterince
sevmiyorsun. Kimse yeterince sevmiyor ve onun içinde hiç birimiz yeterince
sevilmiyoruz. Ortada yeterince sevgi yok. Ve tabi ki zorla sevemezsin, zorla
sevilemeyeceğin gibi. Sevgi zorlanamaz, o içten gelir. Ancak sahtelikten
kurtulmuş, gerçekleşmiş bir insan sevebilir. Benliğini ele geçirmiş sahte
kimliğini yani egosunu fark eden, takmakta olduğu bu maskeyi çıkarma cesareti
göstererek kendi hakikati ile yüzleşen ve sonunda sahte olanı yani egoyu terk ederek
gerçekleşen, özüne dönen bir insan sevebilir. Sevgi özden gelir. Herkesin bir
olan özünden. Kaynaktır bu. Tüm yaşamın bir olan kaynağından fışkırır sevgi.
İçe dönen herkes aynı ve bir olan o kaynağa ulaşır. Sevginin sonsuzca içinden
dışarı fışkırabilmesi için içindeki o kaynağa ulaşarak önündeki tıkacı kaldırıp
atmalısın. Egondur o senin. Tüm zihinsel şartlanmaların. Üzerine sonradan yapıştırılmış
olan ve yapıştırmış olduğun tüm etiketlerindir. Ve yalnızca sen kaldığında
geriye, gerçek sen, bir saf farkındalık hali, işte o zaman kendiliğinden
fışkırır sevgi içinden. Koşulsuzca ve sınırsızca seversin. Sevginin nesnesi
anlamsızlaşır. Sevgi senin vasıtanla tüm varoluşa, her şeye akmaktadır. Bu
sevgi akışı her şeyle bağ kurmaktır, bir hissetmek, bir olmaktır. Her şeyde
kendini ve kendinde her şeyi hissetmek. Ne seven ne de sevdiği vardır artık, oluş
haline geçersin, sevme olursun. Bu halde kim kayıpta hissedecek kendini, kim
noksan hissedecek, kim korkacak, güvensiz hissedecek. Bu halde sen varoluştan
ayrı bir ben olarak yoksundur artık, yok olmuş aynı zamanda her şey
olmuşsundur. Senin varlığın güven olur, kendiliğinden etrafa güven verir. Sen
emin olursun ve senden emin olunur.
24 Ekim 2014
volkan tankut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder