Arzın talepten, üretimin ihtiyaçtan çok olduğu
bir sistem. Her gün artan bir ivmeyle hızlanarak devam eden aşırı arz durumu,
bu aşırı fazla üretim yani aşırı artı veya artık değer endüstriyelleşmenin
sonucudur. Bu sistem toplumun elitler denen, birikmiş sermayenin gücü ile
çalışmak mecburiyetinden azade olmuş oyun kurucu en üst sınıfı olan ve bugün
toplam nüfusun yüzde birini oluşturan çok küçük bir azınlığına hizmet etmekte
ve onlar tarafından muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Bu sistem yüzünden bugün
hem aşırı tüketen hem bu tüketimi finanse edebilmek için aşırı çalışan ve
çalıştıkça da bu aşırı tüketimi mümkün kılan aşırı üretimi yapan bireylerden
oluşan kısır döngü içinde ki bilinçsiz bir topluma dönüşmüş durumdayız. Sistem
bütün iletişim araçlarıyla, bireye, mutlu yaşamın çok ve kaliteli tüketmek
olduğunu ve bunun yolunun da daha çok çalışarak daha çok üretmek ve daha çok
satmak olduğunu empoze etmektedir. Toplumu oluşturan bireylerin ezici çoğunluğu
sürekli tekrar edilen bu mutlu yaşam formülü ile hipnotize olarak tüketebilmeye
devam edebilmek için sistemin üretim ve satış çarklarının bir dişlisine
dönüşmüş yani zokayı yutmuş durumdadır. Artık değer yani haksız kazanç yani kâr
bu çağın kutsalı olmuştur. Tanrı’nın yerini kâr almıştır. Eskiden kutsal değerler
için yapılan savaşlar şimdi alenen kâr için yapılmaktadır. Hatta bugün hala
kutsallar adına yapıldığı iddia edilen savaşların bile aslında yalnızca kâr
amacı ile yapıldığını biliyoruz hepimiz. Bunun da ötesinde maneviyat nerdeyse
tamamen yitirilerek değerler topyekûn materyalize olmuştur. Öyle ki eskinin güç
savaşlarının tarzı bugüne hizmet etmemektedir. Bugün madde kıymetlidir. İnsanda
da artık ruh değil kesinlikle beden kıymetlidir. Çünkü sistem için insan bedensel
ve zihinsel iş gücü demektir. Onun için eski savaşlar gövdeleri yok ederken,
her yerde sessizce süren yeni kâr savaşı ruhları tüketmektedir. Böylece,
sistemin dinamosunu çeviren gövdelerimiz hayatta kalmakta ancak köleliğe isyan
eden ruhlarımız ölmektedir. İnsanlar ya köleliğinin farkında olmayan robotlara
ya da köleliğine isyan etme cesaretinden yoksun dolap mahkumlarına
dönüşmektedir. Öyle ya da böyle hep birlikte elitlerin Dünya Cennetini
çalıştıran motorun parçalarıyız. Aralıksız çalışan silindirler, sübaplar, krank
mili, dişliler... muazzam derecede ısındığı halde asla istop edilmeyen bir
motorun sürtünmeden yanma noktasına gelmiş acı çeken canlı parçalarıyız.
Onların yeryüzü cenneti bizim yeryüzü cehennemimizdir. Gezegenimizin onların
arzularına göre şekillenen siyasi haritasındaki bölgelere liderlik
edenler, daha da ötesi bu liderlik pozisyonları, belli imtiyazlar vermek karşılığında
satın aldıkları politikacıları atadıkları üst düzey memuriyetlerdir. Yönettikleri bölgeleri onların istedikleri şekilde sömürmek
ve yine oralara onların mülkü olarak bekçilik etmek üzere atanmış imtiyazlı
memurlar. Ve elitler atadıkları bu sözde liderlerin alt
kadrolarını belirleme ve vazifelendirmeleri sürecinde de yönlendirici ve yardımcı olurlar ki, böylece en büyük siyasi
bölgeden en küçüğüne kadar değerli olan her şeyin, toprakların, havanın, denizlerin, tatlı
suların, ormanların, madenlerin, pazarların, eğitimin, insanların beden ve
akıllarının, akla gelebilecek tüm kaynakların, özetle tüm değerlerin kontrolü ellerinde
olsun.
20 Ekim 2014
volkan tankut
20 Ekim 2014
volkan tankut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder