Sen biliyor olabilirsin burada yazarak
anlatmaya çalıştıklarımı. “Yazsan ne değişir yazmasan ne” deme. Çocuğun biliyor
mu peki? Hayır. Okuduğunda, burada anlattıklarımın, sen değişip dönüşemediğin için, çocuğunun zamanı geldiğinde de özde değişmeden kalarak insanı ve dünyayı tüketmeye devam edecek olan düzen ve ondan kurtulmanın kılavuzu olduğunu göreceksin. Çocuğunu da uyutacak bu sistem yıllar içinde. Okulda onu eğittiği iddiasındaki sisteminin kendisi öncelikle, tamamıyla bir uyutma ve uykudayken kalıba dökme süreci. Evet eğitim ve öğretim sistemi baştan aşağı bir aptallaştırma ve robotlaştırma fabrikasından başka bir şey değil. Bir noktada,
iş işten geçmeden henüz, onun da senin gibi uyananlardan olabilmesini umuyorsan, eğer o potansiyeli taşıyorsa içinde, sorgulamaya başladığında hipnoz
çözücülere ihtiyacı olacak. Sen vakti geldiğinde ona verebilesin diye işte,
bunları üretmeye çalışanlardanım ben de. Kim bilebilir ki büyük dönüşümü tutuşturacak
olan kıvılcımı senin çocuğunun çakmayacağını? İşte sırf bu ihtimal için
uyandıran yazılar yazan biriyim. Acılarının ve harcanmakta olan hayatının kendi
çocuklarında tekrar edişinin önüne geçmene yardım etmek için, bunun olmasını
engelleyecek bir ihtimal yaratabilmek için uğraşıyorum.
Gün geldiğinde çocuklarının kimden okumasını isterdin bunları? Sen bunun arayışına gir. Yazanlar içinde en samimi olan, gerçeği on ikiden vuran kim? Bırak ben de vereyim verebileceğimi insanlığa kendimce, belki bir ışık olur yazılarım. Kitabımı alarak beni destekle de demiyorum. Ben satmıyorum çünkü. Ben hayatın zorluklarına, hırpalama ve paralamalarına bu yazılarımı insanlara bedavaya ulaştırabileyim diye katlanıyorum. Ben bu sistemin dişlileri arasında ezilenlerden biriyim. Doğrusu biraz da fazla duyarlı olduğum için canı fazlaca yananlardan biri. Dayanmaya çalışıyorum. Yazabilmek için dayanıyorum çünkü yazabilmek için yaşıyorum. Ve yazdıklarımı karşılıksız olarak salabilmek için zamanın okyanusuna. Evet ben de bir satıcıyım, hayatımı mal satarak kazandım. Ama bu kitaplarda ki ben, hayır o bir satıcı değil. Bu kitapların içinde bir satıcı olmadan var olabilsin ve gerçeğe ayna olabilsin diye bilincim işte, ihtiyacım olan kazancı elde edebilmek için yıllarca satıcılık yaptım. Bu yazdıklarım işte benim tek yatırımım. Hayır bunlara yatırım da diyemem çünkü onlardan kendim için bir beklentim yok. Onlar benim tek ve baş yapıtım. Gönülden insanlığa vakfım.
Gün geldiğinde çocuklarının kimden okumasını isterdin bunları? Sen bunun arayışına gir. Yazanlar içinde en samimi olan, gerçeği on ikiden vuran kim? Bırak ben de vereyim verebileceğimi insanlığa kendimce, belki bir ışık olur yazılarım. Kitabımı alarak beni destekle de demiyorum. Ben satmıyorum çünkü. Ben hayatın zorluklarına, hırpalama ve paralamalarına bu yazılarımı insanlara bedavaya ulaştırabileyim diye katlanıyorum. Ben bu sistemin dişlileri arasında ezilenlerden biriyim. Doğrusu biraz da fazla duyarlı olduğum için canı fazlaca yananlardan biri. Dayanmaya çalışıyorum. Yazabilmek için dayanıyorum çünkü yazabilmek için yaşıyorum. Ve yazdıklarımı karşılıksız olarak salabilmek için zamanın okyanusuna. Evet ben de bir satıcıyım, hayatımı mal satarak kazandım. Ama bu kitaplarda ki ben, hayır o bir satıcı değil. Bu kitapların içinde bir satıcı olmadan var olabilsin ve gerçeğe ayna olabilsin diye bilincim işte, ihtiyacım olan kazancı elde edebilmek için yıllarca satıcılık yaptım. Bu yazdıklarım işte benim tek yatırımım. Hayır bunlara yatırım da diyemem çünkü onlardan kendim için bir beklentim yok. Onlar benim tek ve baş yapıtım. Gönülden insanlığa vakfım.
Vakfetme. Bu ne iddialı söz! Kim kime ne
vakfetmiş gerçekten ve hatta kim kimden sadaka kabul eder ki?
İstediğini elde etmenin bir bedeli olduğunu
bilir herkes. Bir ödeme gerektirir bu. İnsanın malıyla, parasıyla ya da kanıyla
canıyla ödemek zorunda olduğu bir bedel. Verebilmenin de bir bedeli vardır. Vereceğin
şeye sahip olmak zorundasındır önce. Kişi sahip olduğu şeyi verebilir ancak. Hele
karşılıksız verebilmenin bedeli çok daha ağırdır. Vermekle eksilmeyecek bir
tarzda sahip olmak zorundasındır o değere. Öyle ki sonsuz kaynağı içinde
olmalıdır. Sonsuz bir kaynağa sahip olmanın tüm bedelini ödemek zorundasındır
önce. Egodan kurtularak kendini bilmeyi gerektir bu. Bu süreci ölüm
deneyiminden ayıran tek şey sonrasında şaşırarak hayatta kaldığına şahit
olmaktan başkası değildir, korku eş değerdir. Ve fakat içindeki bu sonsuzluğu keşfederek korkudan azade olursan nihayet, bunun verdiği sonsuz hazzı paylaşmaktan alıkoyamazsın
kendini. Bunun sırrı senden sorulsun istersin ki karşılıksızca akıtasın tüm
varlığını, bilgeliğini. Bu veriş senin zevkin, mutluluğun ve saadetin olur.
Peki nasıl verebilirsin senden kabul etmeyene? Karşılıksız verenin bile bir isteyicisi olmak zorundadır. Böylesi arzın anlamlı hale gelmesi için talebe ihtiyaç vardır. Onun içindir ki gönlünden taşana birinin talip olması, bir insanın yaşayabileceği en büyük mutluluklardan biridir. Düşün ki dünyanın malına sahipsin ve muazzam ihtiyaç sahibi olan birini tanıyorsun. Tüm iyi niyetinle cömertçe ona varlığından ikram ediyorsun ve o sana teşekkür ederim ben dilenci değilim diyor. Bu ağırdır. O utancın tarifsiz ağırlığı altında duyarlı bir insan hiç doğmamış olmayı dileyebilir.
Bugün sahip olduğu ışığı karşılık beklemeden paylaşmak isteyen gerçek aydınların başına da reddedilmenin başka bir türü gelmektedir. Sistemin kölesi olmuş birini aydınlatmaya kalkacak olsa hor görülür. Ekseriya kişi içinde bulunduğu karanlığın, köleliğinin, fasit dairenin ve sürüklenmekte olduğu sonun farkında değildir çünkü. Özgür tercihler yapmakta olduğuna inandırılmıştır, hipnoz altındadır.
Birde şöylesi var; senin elinde bir meşale var ve ışığa ihtiyacı olduğunu beyan eden birileri var etrafta. Bu farkındalığın başıdır. O kişi az da olsa uyanmış, içinde bulunduğu karanlık ve çıkmazı fark etmiş ve bunu itiraf edebilecek kadar cesur ve yardım isteyebilecek kadar kibrinden sıyrılmıştır. İşte bu kişi talebi ile gerçek bir talebeye dönüşme adayıdır. Talebi, diğer yandan ışığa sahip olana karşı gösterilmiş büyük bir lütuftur. İşte bu; kutsal bir alışverişe dönüşecek olan kutsal bir karşılaşmadır. Sen ona ihtiyacı olanı verirsin ve onun kabulü de sana aradığın rahatlama ve tatmini verir.
Peki nasıl verebilirsin senden kabul etmeyene? Karşılıksız verenin bile bir isteyicisi olmak zorundadır. Böylesi arzın anlamlı hale gelmesi için talebe ihtiyaç vardır. Onun içindir ki gönlünden taşana birinin talip olması, bir insanın yaşayabileceği en büyük mutluluklardan biridir. Düşün ki dünyanın malına sahipsin ve muazzam ihtiyaç sahibi olan birini tanıyorsun. Tüm iyi niyetinle cömertçe ona varlığından ikram ediyorsun ve o sana teşekkür ederim ben dilenci değilim diyor. Bu ağırdır. O utancın tarifsiz ağırlığı altında duyarlı bir insan hiç doğmamış olmayı dileyebilir.
Bugün sahip olduğu ışığı karşılık beklemeden paylaşmak isteyen gerçek aydınların başına da reddedilmenin başka bir türü gelmektedir. Sistemin kölesi olmuş birini aydınlatmaya kalkacak olsa hor görülür. Ekseriya kişi içinde bulunduğu karanlığın, köleliğinin, fasit dairenin ve sürüklenmekte olduğu sonun farkında değildir çünkü. Özgür tercihler yapmakta olduğuna inandırılmıştır, hipnoz altındadır.
Birde şöylesi var; senin elinde bir meşale var ve ışığa ihtiyacı olduğunu beyan eden birileri var etrafta. Bu farkındalığın başıdır. O kişi az da olsa uyanmış, içinde bulunduğu karanlık ve çıkmazı fark etmiş ve bunu itiraf edebilecek kadar cesur ve yardım isteyebilecek kadar kibrinden sıyrılmıştır. İşte bu kişi talebi ile gerçek bir talebeye dönüşme adayıdır. Talebi, diğer yandan ışığa sahip olana karşı gösterilmiş büyük bir lütuftur. İşte bu; kutsal bir alışverişe dönüşecek olan kutsal bir karşılaşmadır. Sen ona ihtiyacı olanı verirsin ve onun kabulü de sana aradığın rahatlama ve tatmini verir.
20 Ekim 2014
volkan tankut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder